Osmanlı İmparatorluğu’nun çini sanatındaki ihtişamı, İznik’te başlayan çinicilik geleneğiyle hayat bulmuştur. Çini, bir yüzü sırlı ve çeşitli motifler veya yazılarla süslenmiş, kil veya özel nitelikli topraktan yapılmış levhalar olarak bilinir. Bu sanatın kökeni, bazı kaynaklara göre Uzakdoğu’ya, özellikle de Çin’e dayanır. Nitekim Türkçeye yerleşen “çini” kelimesi de “Çin’e ait” anlamına gelir. Uzakdoğu’da bu sanatın ne kadar ileri olduğu ve ilk örneklerine Ortadoğu’daki Asur ve Babil yapıtlarında rastlanması, bu savı destekler niteliktedir. Daha sonra İran’da Dara Sarayı’nın duvarlarında görülen bu sanat, oradan Orta Asya’ya geçmiş ve Türkler tarafından süsleme aracı olarak benimsenmiştir.
Osmanlı döneminde İznik, çiniciliğin merkezi haline gelmiş ve çinicilik İznik’te XIV. ve XV. yüzyıllarda büyük gelişim göstermiştir. Osmanlı kayıtlarında İznik çiniciliğine dair ilk belge, 1495 tarihli bir “hazine defteri”nde geçmektedir. Bu defterde bir “kâse-i İznik” kaydı bulunur. İznik yapımı çiniler, örneğin İznik’teki Yeşil Cami, Bursa’daki Yeşil Cami ve Türbe gibi birçok Osmanlı yapıtında kullanılmıştır.
XVI. yüzyıl, İznik çiniciliğinin altın çağı olarak kabul edilir. Bu dönemde çinilerdeki süslemeler özgün özelliklerini korurken, “rumî”, “palmet”, “hayati” ve “lotus” gibi motifler yaygınlaşmıştır. Dönemin en özgün örnekleri arasında İstanbul’daki Yavuz Sultan Selim ve Şehzade Mehmet türbeleri sayılabilir. Bu yüzyılın sonlarına doğru, renkli sır tekniği terk edilerek sır altı tekniği kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknikte çini levhalarına önce bir astar çekilir, ardından desen çizilir ve içleri boyanır. Sır içine daldırılıp kurutulan çiniler fırınlanarak tamamlanır.
XVII. yüzyılda, İznik çiniciliği zirveye ulaşmış, parlak mercan kırmızısı çinilerle tanınmıştır. Bu dönemin en ünlü çinileri arasında Topkapı Sarayı, Sokullu Mehmet Paşa ve Piyale Paşa camilerindeki çiniler yer alır. Ancak, XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İznik çiniciliği gerilemeye başlamış ve bu durum imparatorluğun ekonomik sıkıntılarından kaynaklanmıştır. 1718’de İznik’teki son çini ustaları İstanbul’a getirilmiş ve Tekfur Sarayı’ndaki çini yapımevinde görevlendirilmiştir.
Günümüzde, İznik çiniciliği yeniden canlandırılmaya çalışılmakta ve bu yönde olumlu gelişmeler sağlanmaktadır. Eşref Eroğlu, Rasih Kocaman ve Adil Can gibi çini ustalarının çabaları ve İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı ile Uludağ Üniversitesi’ne bağlı İznik Meslek Yüksekokulu’nun çalışmaları sayesinde İznik çiniciliği yeni bir gelişim sürecine girmiştir. 1986 yılında Paris’teki Drouot Salonu’nda yapılan bir açık artırmada İznik yapımı çinilerin büyük ilgi görmesi, İznik çinilerinin uluslararası alanda değerini göstermektedir.
İznik çiniciliği, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze uzanan zengin bir mirası temsil eder. Bu sanat, İznik’in tarihi dokusuyla birleşerek hem yerli hem de yabancı ziyaretçiler için büyük bir çekim merkezi olmayı sürdürmektedir.
Kaynaklar:
- Murat Kuter – Bursa’dan İlkler
- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi